Hiç vaktimiz yok değil mi şöyle durup derin derin nefes almaya… Gözlerini kapatıp esen rüzgarı, ısıtan güneşi ve şehrin günlük akış sesisi o halde dinlemeye…
Acelemiz var. İşe ya da okula geç kaldık. Hemen para kazanıp zengin olmamız lazım. Maazallah yan komşunuz baba parasıyla ya da kirli işlerle kazandığı parayla aldığı arabasının havasını atarken senin küçük düşmemen lazım…
Borcun, harcın olsa bile başın hep dik durmalı. Sırf seni de kendileri gibi görsünler diye, boyundan büyük işlere kalkışman lazım. Neden? Çünkü bizim ülkemizde “büyükler” adam yerine konulur.
Küçüksen insan sayılmazsın ya, sen de haklı olarak hep büyük olmak istersin.
Seni bilmem arkadaş, ben hayatının ilk çeyreğini büyük kayıplar, yanılgılar ve gereksiz şeyler için çoktan harcadım. Kalan diğer çeyreklerimi ki hala kaldılarsa, yüzümü güneş ısıtırken harcamak istiyorum.
Gozlerimi kapatıp, aldığım nefesin ciğerlerime inişini duyumsamak, arkadan “anne baakk” diye neşeli çığlıklar atan çocuğun hayalini beynimde canlandırarak ve bol bol gülerek geçirmek istiyorum.
Hala fırsatın varken, sen de bir dene. Pişman olmayacağına eminim. Hadi diyelim pişman oldun. Ne kaybedersin ki? En fazla 5 dakika. Biz neler neler için günlerimizi, aylarımızı hatta yıllarımızı harcamadık ki… Bu seferde kendin için bir 5 dakika harcayiver bu hayattan… Merak etme, o 5 dakika hayat telaşından birşey götürmez, aksine sadece 5 dakika bile olsa nefes almanı sağlar…