Söyleyecek tek bir sözü yoktu Ayla’nın… Bu saatten sonra ağzından dökülecek tek bir kelimeye dahi gücü olmayan, yorgun ve yalnız bir savaşçıydı…Duyduklarının gerçek olmaması için sağır olmayı dileyecek kadar kırgın ve umutsuzdu… Yıllar önce kurduğu hayaller bir anda karşısına dikilmiş, sorgusuz sualsiz hayatına dahil olmuş ve kendi elleriyle ördüğü o muazzam duvarları yavaş yavaş yıkıp geçmişti. Sanki gökyüzünde eşsiz bir dansın içindeki bulutlar ayaklarının altına serilmiş, bütün kuşlar sadece onun için şarkılar söylemeye başlamış ve mis gibi güller sadece onun için açmaya niyetlenmişti…
Tek istediği sıcacık bir kucak, buram buram huzur kokan bir çift omuzdu. Hayatı boyunca sahip olmadığı tek şeyin minik hem de en küçüğünden bir aile olduğunu kendisine bile yıllarca itiraf edemeyen bu küçük Ayla, yıllar sonra kurduğu hayallerin onu paramparça edeceğinden habersiz, bir köşede sessizce susuyordu artık… Yatağında küçük, masum bir bebek gibi kıvrılan Kaan’ı izliyor ve içinden “bunlar yalan olamaz” diyordu…
Yalan değildi de zaten…İşte tam da karşısındaydı. Gözlerinin içine bakınca kalbini deliler gibi attıran, sessizliğiyle içine korkular kaplayan ve her koşulda sımsıkı sarabilen o adam bir kaç metre uzağında, savunmasız bir şekilde uyuyordu… Şiddetli bir kavganın ardından neden bu kadar masum görünüyordu ki… Aslında sinir bozucu bile gelebilirdi.